BAZEN EN DOĞRU KARARLARIMIZ HİÇBİR MANTIKLI YANI OLMAYANLARDIR.

22 Şubat 2011 Salı

MAĞARADAKİ KIZ

Canı sıkkın olduğunda yalnız kalmak istermiş genç kız.Dermiş ki bir sorunum olduğu zaman sormayın,üstüme gelmeyin , bırakın önce ben içimde çözeyim derdimi ,sonra istersem anlatırım size.
Aslında kız hep güçlü, hep mükemmel görünmek istermiş , hoşlanmazmış başkalarının yanında ağlamaktan.
Bir mağarası varmış böyle zamanlar için.Hayali bir mağara.Sadece kendisinin girebildiği, başka kimsenin içeri alınmadığı bir mağara. Ne kadar kalacağı belli olmazmış mağarada. 1 saat , 1 gün belki günlerce ,haftalarca. Sonra çıkarmış aniden dışarı.Hiçbirşey olmamış gibi .Çözdüm dermiş sorunumu . kendi içimde çözdüm. İyiyim artık.
Yalnız mağarada bir de tehlike varmış. Yarasalar. Fazla kalırsa içerde ya da çok zayıf düşerse bu yarasalar aniden çullanabilirlermiş içerdekine.İliğini kemiğini kurutabilirlermiş insanın.O zaman işte dışarı çıkmak pek kolay olmazmış.
Yine mağarada olduğu günlerden birinde yaşlı sakallı bir adam görmüş rüyasında.
Yaşlı adam elinden tutup kalabalık bir meydana götürmüş kızı. Düşüncelerini okuyabilirsin burada insanların demiş.  Kalabakları dinledikçe anlamış ki aslında dertleri çok da farklı değil insanların.
Aşk,iş- güç, kayıplar, maddi sorunlar, başarızlık, suçluluk, pişmanlık,başka insanların söyledikleri , davranışları
Çocuk, genç, yaşlı , herkes bir şekilde bir şeyleri dert ediniyormuş.
O zaman kendi sorunları eskisi kadar büyük gözükmemiş gözüne.
Sonra tanıdık bir yüze rastlamış kalabalığın içinde .Sohbet etmeye başlamış bu tanıdıkla.Havadan,sudan konuşurlarken bir başkasına daha rastlamışlar.Ordan buradan derken sohbet koyulaşmış.Ayrıldıklarında meydandan tekrar gülümsemeye başladığını fark etmiş kız.
Uyandığında ilk işi mağarayı havaya uçurmak olmuş .
Artık her canı sıkıldığında insanların arasına karışıyormuş ve dinliyormuş.Ta ki tekrar gülümseyene kadar.

20 Şubat 2011 Pazar

TAHTEREVALLİ

Doymak güzel ama fazlası hazımsızlık yapıyor. Yazmayı keşfettim ya. Ben de sevmenin ölçüsü yok. Yine ayarı kaçırdım. Bilgisayar başından kalkmaz oldum. Bazıları buna buldumcuk olmak da diyor. Her fazla yapılan şeyde olduğu gibi bünye alarm vermeye başladı. Kalk dolaş. Hayata karış dedi. Öyle yaptım. Öyle yapınca da yine yazmayı özledim.Özlemek güzel.Sevdiğin şeyi bile sürekli yapınca , başka şeyleri ıskalayınca sıkılıyor insan. Hayat böyle bir şey . Tahterevalli gibi. Hep dengede tutmak lazım. Bir taraf ağır basınca olmuyor. Ayar şaşıyor. Bir şeyi fazla yaparsan fazla üzerine düşersen hayat seni  ters köşeye yatırıyor . Yukarıya çıkmışssan  aşağı da  ineceksin ki tahterevalli dengeyi bulsun.
Sözün özü dengelemek lazım hayatı.Ayarı kaçırmamak,dozu iyi ayarlamak lazım.

14 Şubat 2011 Pazartesi

KÖYÜN DELİSİ

Uzak diyarlardan birinde güzel mi güzel sevimli mi sevimli herkesin mutlu olduğu bir köy varmış
Bu köyün halkı 2 şekilde geçinirmiş
1* Anlatanlar – Bunlar yaşadıkları gördükleri duydukları etkilendikleri her şeyi diğerlerine anlatır
Bazen güldürür , bazen ağlatır bazen ilham verir bazen de sadece bir bilgi vermek için anlatırlarmış
2* Satanlar – Bunlar bazen bir mal bazen de hizmet satarlarmış
Bir çocuk büyüyünce anlatan mı satan mı olacağına kendisi karar veririmiş. Zaten doğduğu andan itibaren davranışları, yetenekleri , oynadığı oyunlar , çocuğun hangi gruptan olacağının işaretini verirmiş.
Herkes mutlu mesut yaşarken yavaş yavaş işler değişmeye başlamış. Rekabet diye görünmez bir canavar musallat olmuş insanlara. Rekabet bazen anlatanların bazen satanların ruhuna sızar onlar fark etmeden ele geçirirmiş ruhlarını.
Canavarın ele geçirdiği ruhlar öyle bir değişiyorlarmış ki  en sevdikleri bile tanıyamıyormuş onları . Anlatanlar artık sadece anlatmak için değil ; kazanmak , diğerinden daha iyi olmak için anlatmak istiyormuş.Bu nedenle yarışmalar düzenliyorlarmış
Satanlar ise herne olursa olsun iyi, kötü fark etmeden satmak  sadece satmak istiyorlarmış.Nasıl sattıkları değilmiş önemli olan.Hatta kendileri adına çalışan diğerlerini kırbaçlıyorlarmış ki daha çok satsınlar.
Sadece yaptıkları işleri değil , oturdukları evleri, kıyafetleri, takıları,arabaları , görüntüleri bile diğerlerinden daha iyi olsun istiyormuş artık insanlar.Canavar hayatlarının heryerine sızmış
Zamanla canavar köyün delisi hariç herkesi ele geçirmiş .Deli  durmadan bir şeyler yazıp söylenip duruyormuş.Kimse onu dinlemiyormuş. Bir zaman sonra köy halkından biri, bu deli ne yazıp durur diye merak edip defterini kapmış.Arkadaşlarıyla birlikte merakla defteri açıp okumaya başlamışlar.
Defterde aynen şunlar yazıyormuş
‘’Anlattığın neyse  sevgiyle  ve en iyi şekilde anlatmaya bak o zaman zaten kazananlardansın
Sattığın neyse sevgiyle ve en iyi , en güzeli en yararlısını satmaya bak o zaman zaten kazananlardansın
Sadece kazanmak için anlatma ya da satma, senin amacın kazanmak değil , kazanç bu yolda bir araç
Herne yapıyorsan sevgiyle ve en iyisini yap, amacın diğerini geçmek değil, amacın dünyaya katkı sağlamak
O zaman zaten kazananlardansın.O zaman Doğru yoldasın’’

Gülmüşler bu yazanlara deli işte demişler ne yazdığını bilmiyor ki. Büyüklere pek etki etmemiş yazanlar
Ama çocuklar anlamış deliyi.Deli de çocuklar da henüz saf oldukları için canavara karşı korunuyorlarmış. Yazıyı paylaşmaya başlamışlar aralarında.
Kimi çocuklar büyüdükçe  unutmuşlar ama kimisi deliyi ve yazdıklarını unutmamış.
Unutmayanlar unutanlara anlatmaya devam etmiş .Kimisi dinlemiş kimisi dinlememiş.
Rivayete göre deli hala canavara karşı savaşır dururmuş…




8 Şubat 2011 Salı

ORTA KAHVE

 2 sene önce bir arkadaşıma ,  yazmayı seviyorum dedim. Neden blog açmıyorsun dedi. Herhalde o zaman hazır değildim. ( korkunun ve tembelliğin diğer adı hazır olmamak ). 2 sene sonra blog açtım.Önce çok korktum.Ya hiç beğenilmezse, içlerinden( daha kötüsü dışlarından) gülerse insanlar, sıkılırlarsa. Kendini anlatmak ortaya koymak çok zor iş.Ya yanlış bir şey yazarsam. Birilerini üzer ya da kırarsam.Zihnimdeki geveze söylendi durdu .vıdı vıdı vıdı.Sus dedim. Bunu yapmam lazım.Ne yapabiliyorum anlamam lazım.Nasıl yazıyorum görmem lazım.Susturdum yazdım.Önce havalı bir isimle başladım.’’ Yazıyorum Öyleyse Varım’’ dedim.Sonra korka korka bir arkadaşıma okuttum. Beğendim dedi. İnandım.Sonra birkaç arkadaşıma sonra birkaç arkadaşıma daha. Annem benim yaptığım her şeyi beğenir.Onun için en son ona okuttum.Çok beğendi.Sonra ismini değiştirdim. Dostlarla sohbet ederken en çok yaptığımız şey geldi aklıma.Kahve içmek.Orta şekerli kahve.Yurdumun nadide içeceği.Kahveli sohbetler kıvamında olsun istedim.Biraz daha yazdım sonra biraz daha.

Sonra fark ettim ki
Yazdıkça içim doyuyor ,doyunca  yüzüm gülüyor, ben gülünce dünya gülüyor.
 Açsam sinirli oluyorum.Ben sinirlenince dünya sinirleniyor.
O kadar açmışımki hep yemek istiyorum. Neden daha önce bu kadar aç kaldım diye hayıflanıyorum.
Oysa ne kadar basitmiş kendini doyurmak. Yemek hep önümdeymiş .Sadece fark etmemişim.
İnsan hep burnunun dibinde olanı fark etmez mi ? Farkedemediğim daha neler var merak ediyorum.
İstiyorum ki tüm açların karnı doysun.
Doymak güzelmiş.Yeni yeni anlıyorum.
Ben kalemi alıyorum elime , yazı kendini yazıyor.O yazarken ben gülüyorum. Ben gülünce dünya gülüyor.


2 Şubat 2011 Çarşamba

HAYATIN AMACI MI ? BASİT


Uzuun yılar önce 17-18 yaşlarında genç  bir kızken neden yaşıyoruz, hayatın amacı nedir gibi sorulara cevap arıyordum.Felsefe, din , psikoloji üzerine bulduğum her kitabı büyük bir açlıkla okuyordum.
Benden daha dışa dönük, sosyal bir insan olan ağabeyim, elimde ağır bir felsefe kitabı görünce sormuştu.Ne üzerine bu kitap  diye.
-       Hayatın amacı üzerine demiştim.
-       Hayatın amacı mı ? Basit değil mi , mutlu olmak demişti.
-       O kadar basit olamaz demiştim biraz da bilmiş bir tavırla.
Olgunlaşma, öğrenilmesi gereken dersler, karma,ilişkiler ,rüyalar,  benim için hazırlanmış olanı bulmak .
Bunların hepsini anlamam lazım.
Aradan 20 yıldan fazla geçti,Bir kütüphane dolusu kitap yalayıp yuttum, birçok seminere katıldım. Son okuduğum ‘ spritüel ‘ bir kitapta bilge bir kişiye aynı soruyu sordu dinleyicilerinden biri.Cevap şöyleydi;
-       Hayatın amacı mı . Basit .Mutlu olmak. Daha karmaşık olmasını mı isterdiniz?