BAZEN EN DOĞRU KARARLARIMIZ HİÇBİR MANTIKLI YANI OLMAYANLARDIR.

30 Aralık 2011 Cuma

YENİ YIL

Bloğumu açalı 1 sene olmuş.İyi ki  de açmışım.Geriye dönüp baktıkça çok hoşuma gidiyor okuduklarım.
Geçen sene boyunca neler düşünmüşüm, neler yapmışım, nasıl değişmişim görüyorum.Şunu anladım ki
çok şeffaf olmak kolay iş değilmiş.Kendini tümüyle ortaya koymak hele hiç kolay değil.Bir arkadaşım ,
ilk yazıların daha cesurdu dedi.Doğru .İlk yazılarımdam sonra aldığım tepkilere göre değiştirdim kendimi
Böyle daha iyi.
Geçen sene kendime koyduğum hedeflere bakıyorum.Hemen hemen hiçbiri olmamış.
Einstein deliliği '' Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek '' olarak yorumlamış.
Sanırım o yüzden pek gerşekleşen birşey olmadı ama içime bakınca değişen çok şey oldu.
İlk yazım '' Herşey olması gerektiği gibi '' de '' herşey olması gerektiği gibi ama birtürlü kabullenemiyoruz'' demiştim. Artık kabulleniyorum.Çünkü anlıyorum.Çok mu iddialı? Belki. Ama şunu anladım ki gerçekten de
anlamak huzurmuş.

Yeni yılda artık hedeflerim yok.Artık hedef belirlemek yerine kendimi iyi hissetmek üzerine konsantre olmaya karar verdim.Hoşlandığım, zevk aldığım şeyleri  daha çok yapmaya, sürekli dırdır eden adına düşünce,zihin ya da hernedeniyorsa o şeytanı dinlememeye,güzellik ve iyilik ve huzuru hissetmeye çalışmaya karar verdim.

Bu sene de böyle olsun bakalım

Yeni yılda ve ondan sonraki yıllarda da

Sağlık olsun, huzur olsun,anlayış olsun,saygı olsun ,seyahat olsun,uzun güzel dost sohbetleri olsun,
çocuk olsun,kahkaha olsun,kalabalık gürültülü aile toplantıları olsun,güzel kitaplar, filmler olsun,güzel yemekler olsun,müzik ve dans olsun.

Aşk olsun.
Gönlümüz bunlarla dolu olsun , herşey de gönlümüzce olsun.


18 Aralık 2011 Pazar

ÖLMEDEN ÖNCE MUTLAKA YAPILMASI GEREKEN ŞEY

Ruhumu yıkadım geldim.Meğer ne kirlenmiş farkında değilmişim.

Konya'ya gittim .  Şeb-i Arus ayinini izledim. Bir gece de konakladım. 
Mevlana Müzesi, Türbeler ve Sille 'yi ( Konya'ya 8 km uzaklıkta antik bir Rum köyü - inanılmaz şirin )
ziyaret ettim. Toplu dualar eden insanlar,  heryerde duyulan ney sesleri çok az yerde duyulabilecek bir huzur veriyor insana.

Ölmeden önce mutlaka Konya'da Şeb-i Arus ayini izleyin en az bir gece de kalın.

6 Aralık 2011 Salı

MELEK,ŞEYTAN

Şeytan , kulağa fısıldarmış her boş anda,çok da akıllıymış şeytan.Bilirmiş ki kendisi olduğunu bilse kulak asmayacak insanoğlu. Öyle bir konuşurmuş ki o konuştukça  kendi düşüncesi sanırmış insanoğlu bu fısıltıları. Konuşurmuş da konuşurmuş şeytan. Geçmişten , bugünden, gelecekten, eşinden, akrabasından kendisinden akla ne gelirse, daldan dala atlar , birden hiç alakasız başka bir konuya geçebilirmiş. Sırrı ise hiç susmamasıymış. Biliyormuş ki bir an susacak olsa, şüphelenecek insanoğlu, bu düşünceler nereden geliyor diye soracak kendine,sonra anlayacak ve kulak asmayacak artık kendine.Kulak asmayacak ve kendini daha iyi hissedecek insanoğlu.Oysa şeytanın görevi insanın kendisini kötü hissetmesini sağlamakmış ki başka bir şeye mesela anlamaya, bağışlamaya, sevmeye , dansetmeye, müziğe, yeni icatlara odaklanamasın gariban.

Neyse ki melekler de varmış dünyada.Onlar da kalbe fısıldarmış.Meleklerle kelimelerle konuşmazmış.Ferahlık salarmış insanoğlunun yüreğine ki şeytanı dinlemesin .

Şeytan geceleri uykuya dalmadan önce daha bir sarılırmış görevine , melek sabahları.

O yüzden geceleri kafasına düşünceler dolduğunda kendini kötü hisseder insanoğlu,sabah ise daha bir umutla uyanırmış.






29 Kasım 2011 Salı

PRENSES ISABELLA , TESADÜF,SERENDIPITY

Muhteşem Yüzyıl'daki Prenses Isabella ; Bebek'te bir balıkçıda yemek yerken tesadüfen keşfedilmiş.Dizinin yapımcıları da yan masada oturuyorlarmış .Görmüş , beğenmişler, hemen de teklif de bulunmuşlar Melike Yalova'ya.
Tesadüf ilginç bir olgu.

Bu hanımefendinin '' tesadüfen '' keşfedilmesini sağlayan şey neydi acaba?

Böyle tesadüfler neden benim başıma gelmez.Mesela yaklaşık bir senedir blog yazıyorum neden
kimse beni hala keşfetmedi.Neden kimse bana gel bizim gazetemizde yazı yaz demiyor.

Tamam güzel bir hanımefendi ama o kadar güzel insan var ki artık.
Ünlü bir babanın kızı.Belki de ünlü olmak genlerinde vardır.
Belki de tam anlamıyla bir serendipty durumu

Yani; güzel bir şey/yer bulmayı beklerken daha güzel birşey/yer bulma durumu








24 Kasım 2011 Perşembe

KENDİME HATIRLATMALAR- VERİCİ OLMAK


Sen vericiysen, verici olmak istiyorsan karşına alıcı çıkıyor
Bu kadar basit.Aslında her ikinizin de ihtiyacı görülüyor
Durumun sağlıklı olmadığını içten içe biliyorsun da itiraf etmeye korkuyorsun
çünkü o zaman kendinle yüzleşeceksin.Gördüklerinden de pek hoşlanmayacaksın
Sonra şu soru gelecek.
Neden bu kadar vericiyim.Birçok sebebi var.
Sevilme, takdir edilme ihtiyacı.- Sadece sen olduğun için sevileceğine inanmıyorsun -
Kontrolü elinde tutma  ihtiyacı -Bu kadar çok şey verirsen karşındakini kendine bağımlı kılarsın.Böylece seni terkedemez
Başka birçok sebep de olabilir
Kendin için ne yapacağını bilememek
Vermenin iyi olduğuna inanmak
Kendini değerli hissetmek        
Fedakarlığı bir erdem gibi görmek
Kendini karşındakinden üstün görmek

Yalnız vericilerin şöyle bir sorunu var.
*Alıcı olan bir süre sonra senden nefret etmeye başlayabilir.Alıcı olmak kolay değildir çünkü.Hele kendini borçlu hissetmek.
*Sürekli veremezsin.Bir süre sonra tükenirsin.
*Kendini sevmemeye başlarsın.

 Verme ihtiyacı hissetiğinde kendine sor, gerçekten yapmak istiyormusun ve hangi amaçla yapmak istiyorsun.
Düşünmeden adım atma...

21 Kasım 2011 Pazartesi

PARALEL EVRENLER

Her kararımızla oluşan sonsuz sayıda evren.Doğru mu değil mi bilemem kimse de bilemez ama kulağa hoş gelmiyor  mu.Yani acaba öyle değil de böyle karar verseydim, farklı bir adım atsaydım hayatım nasıl olurdu diye merak ederiz ya. İşte bu teori diyor ki, farklı bir sen diğer kararının sonuçlarını yaşıyor.Sen bu karara odaklandığın için burdaki kararın sonuçlarını yaşıyorsun.Yani herşey aynı anda oluyor aslında.
Bu teori tıpkı tv kanallarına benzemiyor mu? Diğer kanalların olduğunu  bilirsin ama bir seferde bir kanalı seyredebilirsin.Belki tek ekrandan birçok kanalı gösteren tenolojiler de vardır bilmiyorum açıkcası ama bir çok kanalı aynı anda seyretmeye kalkmak pek keyifli olmaz bence.Tabii tv seyrederken elinde kumandan istediğin anda kanal değiştirebilirsin paralel evrenler arasında bu nasıl yapılır bilmiyoruz daha doğrusu paralel evrenler var mı ondan da emin değil bilim adamları.

Olsa hoş olurdu.Hele bir de evrenler arası geçişin yöntemini bilsek tadından doyulmazdı herhalde.
Baktın 3 yıl önce yanlış bir karar vermişssin ancak belli oldu.Hop değiş tonton diğer evrene.Baktın orda da olmuyor işler sarpa sarıyor hop diğer evrene.

Hayal işte.

16 Kasım 2011 Çarşamba

ANLAM KATABİLMEK

Galiba asıl itiyacımız hayatımıza bir anlam katabilmek.

O yüzden dışarıdan herşeyleri varmış gibi gözüken insanlar çok mutsuz olabilirken
çok kötü koşullarda yaşayan insanlar kendilerini bir işe yarar ,mutlu hissedebiliyor
Eğer hayatımıza anlam katacak bir amacımız ,uğraşımız yoksa neden öyle hissettiğimizi
bilemeden suçlu arıyoruz.Buluyoruz da .Suçlular da genellikle hayatımızda bize en yakın insanlar
oluyor.

12 Kasım 2011 Cumartesi

GEÇMİŞ OLSUN

Ülkemde ne zaman işler yoluna girmeye başlar gibi olsa birileri çomak sokmaya kalkmış.
Artık çomak da değil işi büyüttüler. Milletin tam yüreğine bir demir kazık soktular yavaş yavaş
çeviriyorlar ki iyice canımız yansın diye.Bu sefer içimizse su serpildi neyse ki

Geçmiş olsun Kartepe yolcuları, mürettabatı

ORTA OYUNU

Kaç kişi çevresindekiler hakkında içinden geçen herşeyi tüm çıplaklığıyla yüzüne söyleyebiliyor.
Çoğumuz yapamıyoruz . Arkadan söyleniyoruz atıp tutuyoruz, yüzyüze gelince hiçbirşey olmamış gibi
davranıyoruz.

En haklı en kızgın olduğumuz zamanlarda bile hatta belki de özellikle böyle zamanlarda bunu yapıyoruz.

Neden ? Neden çekiniyoruz neden korkuyoruz.

Karşımdakini kırarım diye mi ?   Ortam bozulmasın diye mi   ?   

Hangi ortam , Orta Oyunu bunun adı...


KİM SUÇLU

13 yaşındaki kıza rızası vardır derken o yaşta bilinçli olduğunu kabul ediyorsun ama evlenmesine izin vermiyorsun, oy hakkı verirken bilinçli olduğunu kabul etmiyorsun ey Adalet.

NASIL HİSSEDİYORMUŞ

Bir Türk'le evli olan, 6 yıldır Istanbul da yaşayan Alman Stern dergisi yazarı Stefanie Rosenkranz,

'' İnsan Türkiye den Avrupa ya seyahat ettiğinde kendini bakımlı bir huzurevine gitmiş gibi hissediyor ''
 
demiş.
 
İyi tahlil...

7 Kasım 2011 Pazartesi

KADINLAR ARASINDA

Kadınlar arasındaki rekabet başka hiçbirşeye benzemiyor.

Geçen hafta bizim evde 15 kişi toplandı.Yaş ortalaması 60 civarı idi.Birbirlerini çocukluklarından beri tanıyan 15 kadın.Uzun bir süredir de görüşmemişler.Sohbetin kahkahanın bini bir para.Sohbet sonunda çocuklara geldi dayandı.Seninki ne yapıyor benimki nerde kaç çocuk vs.Çocuklarından bahsederken değişik bir havaya giriyor kadınlar.''Benim babam seninki ni döver '' ayrı bir versiyonu sanki. Benim çocuğum şurayı okudu.Şununla evli,şurda evi var vs vs.

Baktım da 6 yaşındaki çocuk da aynı şeyi yapıyor, 15 yaşındaki ergen de 35 indeki olgun hanım da

6 yaşındayken benim daha çok  oyuncağım var diye övünüyorlar, 15 inde daha çok kıyafetim , 20 lerde kariyer savaşları, eşleri kıyaslamalar,35 inde  çantanın ,arabanın markası önemli oluyor.
Amaç hep aynı; diğerlerine hava atmak.

Erkeklerin savaşı kendileriyle kadınların birbirleriyle galiba.









5 Kasım 2011 Cumartesi

SIKINTI


Yeni bir aşk, yeni bir iş, yine gülecek bi neden lazım diyor şarkı.

E onlardan da sıkılınca nolucak ?

3 Kasım 2011 Perşembe

ÜSLUP HERŞEYDİR

Hem insanların değerlerine bilinçsizce ( ya da bilinçli olarak - o daha da fena )  kötü bir üslupla saldıracaksın hem de neden bu ülkede istediğimizi konuşamıyoruz , tabuları yıkalım artık diyeceksin.

Olmaz Nagehan Hn, eleştiri yaparken önce ne söylediğine nasıl söylediğine dikkat edeceksin.

Sen benim değerlerime saygı duymuyorsun ama benden saygı ve anlayış bekliyorsun öyle mi.

Öyle olsun.Atatürk'ün evlatlarına da bu yakışır.

31 Ekim 2011 Pazartesi

YE MUTLU OL

İyi yemek insanı mutlu eden birşey. Yemeğin lezzeti iyiyse, hele bir de sunum ve ortam da güzelse ruh hali bir anda değişebiliyor.Bugün bir AVM ye uğradım.Avare avare dolaşırken birçay içeyim dedim.Bir cafe seçtim .
Çayın yanında da peynirli simit gözüme hoş gözüktü. Çay ve simitler geldi. .Gazetemi okurken önce çaydan bir yudum aldım.Ohhh. Ne lezzet.Gazeteyi bıraktım,arkama yaslandım.Bir parça da simitden aldım.Simit deyip geçmemek lazım.Şık bir tabakta , yanında harika yeşillikler ve küçük lezzetli domateslerle dörde bölünmüş peynirli simit.O ne lezzetli birşeydi öyle.Yüzüme bir gülümsemenin yayıldığını hissettim.Bilinçli değil otomatikman oldu.İkinci çayımı da içtikten sonra cafeye oturmadan öncesine göre çok daha mutlu biri olarak kalktım. Reklam olmasın diye yazmayacaktım ama paylaşayım ki kazayla da olsa bu yazıyı okuyup merak edenler olur. Starcity AVM de Cafe Crownn.

Afiyet olsun...

26 Ekim 2011 Çarşamba

DEPREM

Önce terör, sonra deprem.Sanki kara buluıtlar dolaşıyor ülkemizin üzerinde.

Tv izler , gazete okurken insanın boğazı düğümleniyor.Evlerini,yakınlarını kaybeden insanların yüzlerindeki acıyı,çaresizliği görüyorsun.Birşey yapmak istiyorsun.Yapamıyorsun.

Bir yandan hala kuleler dikiliyor Istanbul gibi bir deprem bölgesine. Cevabı belli.Depreme göre yapılıyor.Yine depreme göre yapılsa ama az katlı yapılsa olmaz mı.Müteahhitler biraz daha az kazansa .

Birçok felaketin altında insanların hırsları var...

20 Ekim 2011 Perşembe

19 / 10 / 2011

Acının tavan yaptığı tarih,

Öfke,acı,hayalkırıklığı, çaresizlik ama ençok keder

Çok yoğun, herkesi, herşeyi yutmaya çalışan koca bir  hortum gibi  keder

Nasıl geçecek ?

Ya da geçecek mi ?




13 Ekim 2011 Perşembe

PARIS HILTON NE DEMİŞ ?

Paris Hılton röportajında
'' Doğuştan antidepresanlıyım galiba, herzaman kendimi çok mutlu ve başarılı hissediyorum .Çok şanslıyım ,kendimle gurur duyuyorum '' demiş.

İnanıyorum söylediklerine. Bazı insanlar böyle gerçekten de.Bazıları da mutlu olmayı bir ömür boyu öğrenemiyorlar.

10 Ekim 2011 Pazartesi

POZİTİF DÜŞÜN POZİTİF DÜŞÜN POZİTİF DÜŞÜN DÜŞÜN DÜŞÜN

Pozitif düşünmeye çalışmanın böyle bir zorluğu var. Zorluyor insan kendini, yapamayınca da kendini kötü hissediyor.
Ben her zaman pozitif düşünemiyorum. Bazen karamsar oluyorum, kızgın oluyorum , hüzünlü oluyorum.
( Hatta bazen öyle olmayı da seviyorum)
Pozitif olmaya çalışırken kasılıyorum iyice o zaman.Kendim gibi olamıyorum.Sonra da kendimi suçluyorum.

Pozitif olmaya çalışmak yerine oluruna bırakmak daha iyi geliyor  bana.

SONUNDA OLDU

Çok istediğim birşey oldu sonunda.Aylardır istediğim kafamı kurcalayan birşey.Üzerimden yük kalktı, rahatladım ama ilginçtir çok sevinemedim.

Neden ?

Sanki bilincine varamadım henüz.Birşeyi üzün süre isteyince böyle mi oluyor acaba? Gerçekleştiğinde hemen algılayamıyor mu insan ?

HAYATIN KENDİSİ TATMİNSİZ ( MİŞ )

Midnight in Paris ' i seyrettim. Keyifli bir film. Filmin kahramanının final cümlesini çok sevdim.

Filmin kahramanı, yaşadığı çağ yerine 1920 lerde yaşamayı istiyor ve dileği gerçekleşiyor. Bir şekilde o zamana gidiyor.Önce çok mutlu oluyor  hatta bir bir kızla tanışıyor , aşık oluyor.Bir süre vakit geçirdikten sonra kızın da hayatından çok memnun olmadığını keşfediyor.Kız da başka bir zamanda yaşamak istiyor aslında ve onun da dileği gerçekleşiyor.Birlikte farklı bir zamana gidiyorlar.Orada da birileri ile tanışıyor ve iyi vakit geçiriyorlarken tanıştıkları  kişinin de farklı bir zamanda yaşamaya özlem duyduğunu anlıyorlar .Kız , artık kendi zamanına dönmek istemeyince kahramanının bir karar vermesi gerekiyor.Kararını veriyor.

'' Hayatın kendisi tatminsiz ''

Sonuçta kızı diğer adamla bırakıp kendi zamanına dönüyor ve hayatı ile ilgili bazı kararlar alıyor.
Tatmin olmak için değil , sadece içinden geldiği için...

19 Eylül 2011 Pazartesi

SIR


İstedimiz şeyler olmuyor, yüreğimizden geçenler oluyor.


NE ZAMAN BÜYÜRÜZ


 Sızlanmayı bırakıp  çözüm aramaya başladığımızda.

SEN BİLMİYORSUN BEN SÖYLİYİM


İki hatun kişi biraraya geldiğinde konu eninde sonunda aşka gelir

Bizim de öyle oldu . Aramızdaki diyalog şöyleydi ;

Ben :  Bence aşk sadece karşı cinse olmuyor.Mesela ben minik yeğenime aşığım
Arkadaşım : ( kesin bir tavırla ) Hayır. O aşk değil.Sevgi. Aşk sadece karşı cinse olur ve illa ki cinsellik içerir.

Ben : Platonik aşklar da var ama
Arkadaşım : O da  aşk değil.

Ben : Çöpçatan sitelerini sevmiyorum. Biraz yapay ve zorlama geliyor bana.
Arkadaşım: Sen hayattan kaçıyorsun.

Ben : Bu işlerin bir formulü olsa .
Arkadaşım: Ben söyliyim. Bir kere sosyo ekonomik durumu, gelir düzeyi , eğitimi sana uygun olacak olacak. Davul bile dengi dengine.

Ben: Ama ne biliyim  ya lise mezunu birinden hoşlanırsam ya da gelir düzeyi benden çok farklı birinden

Arkadaşım: Çok fark  varsa olmaz. Eğer karşındakinin bir çıkarı olacaksa o başka tabii.
Bunlar hayatın gerçekleri.

Bu da son darbeydi.Gecenin sonunda içim daralmıştı artık.

Birbirmize akıl vermek yerine huzur versek...


15 Eylül 2011 Perşembe

TAVUK MU YUMURTADAN, YUMURTA MI TAVUKTAN

Her insanoğlu baskın bir duyguyla doğarmış. Çok doğru geldi bana.

Tanıdığım  herkesi tanımlayabileceğim sıfatlar var benim için.

Mutlu, fedakar, yumuşak kalpli, yufka yürekli , iyi kapli,vesveseli,agresif, hırçın, hırslı ,sabırlı vs vs

Yaşadığımız , yaşayacağımız olayları da bu baskın duygular belirlermiş.

Hayatımızda olumlu, olumsuz olarak gördüğümüz ne varsa bu duygular sebepmiş.
Yani yaşadığımız  olaylar duygulara sebep olmuyor, duygular olaylara neden oluyormuş.
Mevcut durumu değiştirmek istiyorsak önce baskı  duyguyu değiştirmek lazımmış.

Kendi baskın duygumu da buldum . Tatminsiz...

Polyanna' yı tekrar okumam lazım






SADECE DİNLE



Eskiden insanlar dertlerini anlattığı zaman birşey söylemek yardımcı olmak isterdim .

Zamanla anladım ki aslında gerçekten istedikleri sadece içlerini dökmek, onları anlıyan, söylediklerine değer veren birinin , birilerinin olduğu hissetmek.

Üstelik yardımcı olmak amacıyla birşeyler söyliyim derken tam tersi de olabiliyor.Karşınızdakine üstünlük taslayabiliyorsunuz,  farkına varmadan bile olsa yargılayabiliyorsunuz.

İşte çok sıkıntlı bir dönem geçiriyordum. Genel müdürlük ten birileri sıkıntılarımızı dinlemek için gelmişti.1,5 saat boyunca hiç susmadan konuşmuştum nasıl dolduysam artık. Karşımdaki hiç yorum yapmadan dinlemişti beni.ama ilgilendiğini hissetmiştim. O 1,5 saat sonunda nasıl rahatladığımı hala hatırlıyorum.

İçini dökebilmek önemli, hayatında içini dökebileceğin doğru kişilerin olması daha da önemli.


29 Ağustos 2011 Pazartesi

AH BİR ZENGİN OLSAM

Babama söylediğim  o arsayı alsaydı şimdi zengindim
Ev yerine altına yatırım yapmaydım şimdi zengindim
O daireyi alsaydım şimdi zengindim
Satmasaydım şimdi zengindim
Zamanında satsaydım şimdi zengindim.
Lotoda 3 yerine 5 yazsaydım şimdi zengindim
Beni dinleselerdi şimdi zengindim
Onu dinleseydim şimdi zengindim.

Herkesin böyle bir hikayesi var.

Belki bunlardan birini yapıp zengin olacaktın ama sonra başka birşey olacak ve yine bugünkü durumunda olacaktın.
Loto kazanıp sonra sıfırlayan insanların hikayelerini duyuyoruz.. 3 kere batıp 3 kere çıkan insanları görüyoruz.

Bu tip olaylar birçok şekilde açıklanıyor. 

a-)  Kısmet böyleymiş - Kaderci yaklaşım
b-)  Enerjine uygun olanı çekersin - Kişisel gelişimcinin yaklaşımı
c-)  Ruhsal temizliğini yapmadan para konusunu çözemezsin -Spiritüalist yaklaşım
d-) Sürekli arkanıza bakarsanız önünüzde duranlar hakkında karar veremezsiniz- Felsefi yaklaşım

Neye inanacağımız bize kalmış... Belki de e) hepsi

26 Ağustos 2011 Cuma

ALTIN DAHA YÜKSELİR Mİ

Bundan birkaç sene önce , ev fiyatları daha yükselir mi diye konuşuluyordu, daha öncesinde döviz daha yükselir mi tartışılıyordu.Ondan öncesinde borsa, fon fiyatları vs vs. Konuşulan nesne farklı ama soru aynı.Demek ki hep birşeyler prim yapacak ama neyin ne kadar yükseleceğini , düşeceğini bilmiyoruz.
Benim diyen ekonomistler de bilmiyor.Çünkü ekonomistler, iktisatçılar olan olayları çok güzel yorumlarlar, neyin neden olduğunu çok iyi açıklarlarlar ama ne olacağını bilemezler.Kimse bilemez.

Ben de bilmiyorum.Bildiğim ve emin olduğum tek şey hiçbirşeyin sürekli olmadığı.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

NEFES ALMAK İÇİN

Ancak uzak diyarlara gidince kendi küçük dünyasından sıyrılabiliyor insanoğlu.
Hergün aynı işi yapar, aynı insanlarla konuşur, aynı havayı soluyup aynı yolları teperken büyük sorunlarımız olduğunu sanıyoruz.Ama uzaklara gidince bakıyoruz ki o sorunlar küçülmüş ufacık kalmış.
Uçakla yolculuk ederken bu duyguyu daha da fazla hissediyorum.Uçak havalanmaya başladığı,ayaklarımı yerden kesmeye başladığı andan itibaren sorunlar da gitgide küçülüyor
Nihayet toprak görünmez olup uçak bulutların üzerine çıktığında sanıyorum ki tüm problerim o kara parçasına aitti artık hiçbirinin önemi yok.Ta ki yeni bir kara parçasına inene kadar.Yeni kara parçası , yeni insanlar, farklı kültürler, farklı inançlar .Bir süre sonra onlar da kendi sorunlarını yaratıyor. Onların içine gömülüyorsunuz.Ait olduğum yere döndüğümde ise artık yeni bir ben oluyorum. Herşeye farklı gözlerle bakıyorum.O yüzden seyahat etmeli .Her yıl aynı yerlere değil.Çok sevdiğin yerlere tekrar tekrar gitmenin bir zararı yok tabii ama o zaman farklı bir bakış açısı elde edilemiyor ki.

Bir yakınım demişti ki ‘ aklım başka şeylerle meşgulken seyahat etmek zevk vermiyor bana’

Aslında işte tam da böyle zamanlar seyahat zamanı..Sağlıklı düşünebilmek için , içine gömüldüğün ortamdan uzaklaşabilmek, hayatına farklı bir gözle bakabilmek, doğru kararlar alabilmek için.

Nefes almak için, yaşadığını hissetmek için , dinlenmek için gereken bu ;  
farklı  yerler , farklı  yüzler , farklı diller , farklı bir sen.



11 Ağustos 2011 Perşembe

SAHİP OLDUKLARININ DEĞERİNİ ANLAMAK İÇİN BAZEN ONLARDAN UZAKLAŞMAN GEREKEBİLİR

SEYAHATTEN DÖNÜŞ

Seyahatten döndüm.Tahmin ettiğimden çok daha fazlasını buldum bu gezide
Ne kadar büyük bir medeniyetin parçası olduğumu öğrendim.Her gittiğimiz yerde kültürümüzden, tarihimizden, insanımızdan bir parçaya rastlamak müthiş bir duygu.
Sevinç,gurur,hüzün , gözyaşı birçok duyguyu aynı anda yaşıyorsunuz.

Anlatmakla olmaz gidip görmek lazım.

Neden geçmişine merak salar birden insan
a)      Yaşlandığı için
b)      Çok boş zamanı olduğu için
c)      Her ikisi de

Hem ülke tarihine hem de yıllardır görmediğim arkadaşlarıma karşı bir merak büyüyor içimde. Çok mu ihmal ettim her ikisini de. Belki de.
Belki de geçmiş beni geleceğime götürecektir.

28 Temmuz 2011 Perşembe

YOLCULUK,KEŞİF,EVLİLİK ÜZERİNE

Yolculuk zamanı.Keşif zamanı.Yıllardır yapmak istediğim ama cesaret edemediğim bir şeyi yapıyorum. Tek başına yurtdışına gidiyorum.Turla tabi.Öyle sırt çantamı alıp gidecek kadar cesur değilim ama bu bile benim için büyük bir adım.Hem köklerimi hem de kendimi yeniden keşfetmeyi planlıyorum bu Balkanlar turuyla.İçimdeki macera isteği bir süreliğine tatmin olacak sanırım.
Yolculuk güzel şey.Hele hiç bilmediğin tanımadığın diyarlara gitmek gitmenin heyecanı apayrı.Rutinin dışına çıkmak, ayrı bir nefes almak lazım zaman zaman.
Evli ve 2 çocuklu bir kız arkadaşım da tek başına yurtdışına gitti bir süre önce.Gayet de mutlu bir evliliği var.Evlenince insanlar her şeyi birlikte yapmak gerekir sanıyorlar ve bir süre sonra boğuluyorlar bence.Zaman zaman hem eşi hem kendisi iş için veya böyle fırsatlar yaratıp kendi başlarına kalabiliyorlar.’’ Benim evliliğim iyi gitmesinin sebebi bu ‘ der arkadaşım.
Daha çok insan böyle yapabilse boşanma oranları düşer mi acaba merak ediyorum.

Halil Cibran'ın '' Evlilik '' üzerine yazdıkları aklıma geldi

 Yeryüzüne birlikte geldiniz ve sonsuza dek birlikte yaşayacaksınız,
Ölümün ak kanatları günlerinizi bölene dek birlikte olacaksınız,
Tanrı'nın suskun anıları katına eriştiğinizde bile birlikte olacaksınız,
Ama bırakın da bunca beraberliğin arasında biraz boşluklar olsun,
Ve Tanrısal alemin rüzgarları esip dolanabilsin aranızda,
Birbirinizi sevin, ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın,
Bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkalanan bir deniz olsun Sevgi
Birbirinizin kadehini onunla doldurun ama aynı kadehe eğilip içmeyin,
Ekmeğinizi bölüşün, ama aynı lokmayı dişlemeye kalkmayın,
Şarkı söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte, ama ikinizin de birer Yalnız olduğunu unutmayın,
Çünkü lavtadan dağılan müzik aynı, ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır,
Yüreklerinizi birbirine bağlayın ama biri ötekinin saklayıcısı olmasın,
Çünkü ancak Hayat'ın elidir yüreklerinizi saklayacak olan,
Hep yanyana olun, ama birbirinize fazla sokulmayın,
Çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da ayrıdır,
Çünkü bir selvi ile bir meşe birbirinin gölgesinde yetişmez....

24 Temmuz 2011 Pazar

BARIŞ

Bir şey olmak, yapmak , biryere gitmek  istedin de olamadıysan , biri engel oldu veya sen kendine engel olduysan , birisini daha da önemlisi kendini affedemiyorsan  orada anlaman  gereken birşey var.Geçmişine dönüp nedeni anlamadıkça huzur yok sana bu dünyada.

Geçmişi değiştiremezsin ama  geçmişte neden öyle olduğunu anlarsan bugün huzur bulursun.

11 Temmuz 2011 Pazartesi

ÇOCUK HALLERİ

Tatilde , 4 yaşlarında sevimli mi sevimli bir erkek çocuğu olan çiftle tanıştık.Doğal olarak çocuk denizden kumdan hiç ayrılmak istemiyor aile de güneş altında çok fazla kalmasını istemiyor. Sonunda sabrı taşan anne, '' Yeter artık denizden çık '' yoksa burdan gidiyoruz diye ültimatom verince çocuk annenin sesindeki kararlığı anlayıp denizden çıktı.

Sonra ne görelim .Deniz suyuyla doldurduğu kovasını  gülümseyerek başından aşağı boca ediyor.

Ağlayıp bağırmak çağırmak yerine kendince çözümünü bulmuş.

Başka bir çocuk ise annesi benzer birşey yapınca kıyameti kopardı.

Kişilik farkları ne kadar erken yaşlarda ortaya çıkıyor.

10 Temmuz 2011 Pazar

TATİL, TESADÜFLER,ESKİ DOSTLAR

Geçen hafta Bodrum ‘a gittim. Annem,ağabeyim, eşi ve yeğenimle

Aslında Antalya ‘ya gitmeyi planlıyorduk ama açıkcası ben Bodrum’ a gitmeyi istiyordum
Antalya için başvurumuzu ve bilet rezervasyonları yaptık. Herşey yolunda yani.Sonra bir hata olduğu ortaya çıktı.Benim yaptığım bir hata ve Antalya işi suya yattı.Herkes planlarını ona göre yaptığı için müthiş bir suçluluk duydum.Sadece 10 gün kalmıştı belirlenen tarihe ve gidecek bir yer bulmak , bilet ayarlamak vs çok zordu.Gidilebilecek gibi yerler ya çok pahalı ya da doluydu.

3 gün deli gibi çırpındıktan sonra nihayet canım arkadaşım aklıma geldi.Bodrum da çok severek gittiği bir yer vardı. Biraz araştırınca bana da çok uygun geldi.Aile fertleri de ok diyince ver elini Bodrum.

Bodrum büyülü bir yer.Çok sevmeme rağmen çok seyrek gittiğim ama her seferinde büyülenmiş döndüğüm yer.Yine öyle oldu.Neyse ki herkes çok memnun kaldı tatilden.
Hatta neden buraya yerleşmiyoruz sohbeti bile yapıldı.

Garip bir şey daha oldu.Yıllardır ( 10 yıldan fazla )  görmediğim bir arkadaşım var Bodrum’da.Bir zamanlar çok yakındık sonra hayat yollarımızı ayırdı . Onu aramak , görmek için müthiş bir istek duymaya başladım.Aradım da . O da çok sevindi aramama.Bu sefer görüşemedik ama  daha sonra görüşmek üzere bir tarih belirledik.

Eski bir arkadaşı aramak garip değil tabi.Garip olan, insanların hayatlarımıza girip çıkma şekilleri.

Istanbul’da yıllardır görüşmediğim başka bir arkadaşım vardı.Yakın arkadaştık ama oturup özel hayatımızı, sorunlarımızı, duygularımızı paylaşmazdık birbirimizle.Bir vesileyle onunla da neredeyse 15 sene sonra tekrar görüşmeye başladık.Bu sefer arkadaşlığımız çok daha farklı gelişti. Ben kendimi açınca o da kendini açtı.Sonra başkalarıyla konuşamadığım birçok şeyi onunla konuşabildiğimi fark ettim. Şimdi eskisinden çok daha yakınız.

10 sene 15 sene sonra insanların tekrar hayatına girmesi tesadüf mü? Galiba o an neye ihtiyacın varsa o geliyor.

Hayat garip.. Garip ama  ilginç ve güzel.

Belki de anlamak için uğraşmamak lazım.







18 Haziran 2011 Cumartesi

ARKADAŞLIK HALLERİ,SOHBETLER

Kimilerinin yanında uzaylı gibi hissedersiniz kendinizi, Ne anlattığınızı anlamaz, boş gözlerle bakarlar
İşte o zaman yüzeysel sohbetler olur.

Kimileri anlamaya çalışır, daha ılımlıdır.O da biraz yorucudur.Tam olarak koyamazsınız kendini ortaya
Dikkatli sohbetler olur o zaman

Kimileri ise gözlerinizden , sesinizin tonundan, bir haraketinizden anlar sizi. Sizi size anlatır
İçinizdekileri hiç çekinmeden dökersiniz ortaya.
İşte o zaman tadına doyulmaz sohbetler olur.

8 Haziran 2011 Çarşamba

PLANSIZLIĞIN DAYANILMAZ GÜZELLİĞİ

Modern zamanlar ;hedef koyma,strateji belirleme , plan yapma ve hedefe ulaşma zamanları ,doğru

Ama ne zaman plan yapmaya kalksam çuvalladım ben. eskiden karaladığım defterime bir baktım.
2002 den kalma bir hedef defteri .Yazmışım da yazmışım.Sonra , ulaşacağım diye kasmışım.Ulaşamayınca da
afaganlara dalmışım.Oysa şimdi öyle mi.Hiçbir planım yok.Gayet de keyifliyim.Gün ne getirirse onu yaşıyorum.Daha önceden gitmediğim bir yere gitmek istiyordum  mesela.Gazetelere, ınternete bakıyordum ama hiç plan yapasım yoktu.Organizasyon yapacak hiç. halim, enerjim yoktu. Böyle bir ruh hali.Bu ruh halindeykenbir arkadaşım hadi Beyrut'a gidiyoruz sen de gel dedi.Hemen tamam dedim.Hem de 10 ay sonrasına.Daha önce hiç yapmadığım şey.  İlkleri yaşıyorum.

Hep böyle olsa, canım birşeyi istese ve isteğim yoluma çıksa. O an neye ihtiyacım varsa , o olsa.

Çabalamak , mücadele etmek , savaşmak yerine , ellerimi şıklatsam hatta onu bile yapmasam
Sihirli, bir lambam  olsa. Bilsem ki ne istesem olacak.Rahatlasam.

Bu aralar böyleyim .Ruhum böyle istiyor, canım böyle çekiyor.Plansız, programsız,hedefsiz yaşıyorum.

Çok da iyi yapıyorum.

30 Mayıs 2011 Pazartesi

KUŞAKLARIN ORTAK SORUNLARI

Bizim kuşağımızı korkular yönetti. Bunu söyleyen büyük bir Firmanın, 45 yaşlarındaki Finansman Müdürü.Gerçekten de her kuşağın benzer sorunları oluyor sanki.

Anne babalarımız örneğin, tümüyle toplumsal düzeni benimsediler.Onları toplumsal zorunluluklar yönetti. Erkek dışarıda çalıştı evin ekmeğini kazandı ,geçiminden sorumlu oldu.
Kadın çocuk doğurdu evin ve çocukların yetiştirilmesinden sorumlu oldu.Boşanma oranı çok düşüktü o zamanlar. Boşanmak ayıptı.
Sonra bizler yetiştik.Bizleri farklı yetiştirmek istedi anneleriniz. Kendi ailelerinin onlara yaptığının tersini yapmak istediler her kuşak gibi. Oku , kendi paranı kazan dediler kızlarına.
Aynı zamanda onlar gibi 20 li yaşlarda en geç 30 ların başında evlenip yuva kurmamızı çoluk çocuğa karışmamızı da istediler. O dönemlerde ki ‘’ evde kalma ‘’ korkusu kadınların içlerine işlemişti. Birtek şeyi hesap edemediler. Biz kendi paramızı kazanmayı ,özgür olmayı çok sevdik.Evet belki çok bilinçli seçimler yapamadık hayatımızla ama yine de  kimseye bağımlı olmadan dilediğin gibi yaşamak güzeldi. Ama evlilik de çocuk da özgürlüğün elden kaçması demekti Mümkün olduğunca kaçtık. Bizim kuşağımız özgürlüğünü eline aldı ama onunla ne yapılır çok bilemedi.Kendi isteklerimizle anne babalarımızın ,toplumun istekleri  arasında ne yapacağımızı bilemedik.Bocaladık.
Bir yandan da çocuk yapma içgüdümüzle boğuştuk.  

Geçmişte hiçbir dönem  yalnız ya da boşanmış insan sayısı bu kadar çok olmamıştı herhalde. Her sosyal durum gibi bu durum da  kendi ihtiyaçlarını yarattı. Önce 1+1 evler , sonra 1+0 evler türedi.Tüp bebek , mikroenjeksiyon tedavilerini bilmeyen kalmadı.Çoğul gebeliklerde patlama oldu. 35 den 40 dan sonra anne olmak artık şaşkınlık yaratmamaya başladı.

Yalnız kalma ya da evde kalma korkusuyla yapılan evlilikler, korkuyla yapılan herşey gibi  çatırdamaya başladı.Çünkü hayatın kuralı buydu.Korkuyla kurulan herşey eninde sonunda çökerdi.Birşeyi yapma amacımızdı onu geçerli kılan.

Anne babalarımız da bizimle birlikte büyüdüler.Artık ‘ başkaları ne der ‘ i o kadar  da önemsemiyorlar.

35 den 40 dan sonra da olsa bir kısmımızın çocukları oldu.Her anne baba gibi bizler de çocuklarımız için en iyisini istiyoruz. Bizim çocuklarımızın kuşağının da da çözmeleri gereken başka sorunları olacak..

Ancak her kuşak bir önceki kuşağın korkularından  arınarak daha iyi bir dünya yaratmaya bir adım daha yaklaşmış olacak.

23 Mayıs 2011 Pazartesi

MUTLULUĞU ARAMAK

Mutluluğu aramak beyhude bir çabaymış.

Yakalamak için çabaladıkça daha uzağa gidiyormuş.

Mutluluk aramayınca gelirmiş.

Arayışın ta kendisi bir tuzakmış. Dipsiz bir kuyu gibi,
çöldeki seraplar gibi tam ulaştığını sandığın anda yokoluyormuş.

Mükemmel iş , mükemmel eş yokmuş. Bunlar sadece serapmış
Elde ettim sanıp bir süre oyalanıyormuşsun. Sonra yokolup gidiyormuş.

Aslen hiçbirşey mükemmel değilmiş. Mükemmellik kusurlarda gizliymiş.

Sakin, huzur içinde olduğunda ise aradıkların ayağına geliyormuş.

Zannımca böyle oluyormuş

18 Mayıs 2011 Çarşamba

İPUÇLARI

Tanrı  hayatı yaratırken yaşamın sırrını, mutluluğun ipuçlarını hayatın içine serpiştirmiş.
İpuçları bazen  bir kitapda , bazen bir filmde  , sohbet ortamlarında ,bir manzaranın büyüsünde ,bir
çocuğun gülüşünde saklı olabiliyormuş.
Bu yüzden  çok okumak, çok gezmek,çok insan tanımak,çocuklarla vakit geçirmek gerekiyormuş.
Ancak ipuçları da öyle kendini hemen belli etmiyormuş. Açık bir yürek ve dikkat gerekiyormuş ipuçlarının farkına varmak için ve herkes kendi yolunu kendisi bulabiliyormuş. Kimse diğerinin yolunu çizemiyormuş.
Tüm ipuçlarını bulan artık başka bir oyuna geçiyormuş.

30 Nisan 2011 Cumartesi

PRENS PRENSESİNİ BULMUŞ

İnanmak istiyor bir yanımız demek ki. Peri masalları gerçek olsun istiyoruz.

Onun için işi gücü bıraktık İngiliz Prensi ile Prensesin evlilik törenlerini seyrediyoruz

İnanmak istiyoruz. Evliliğe en karşı olanımız ,  geleneklere , törenlere dudak bükenlerimiz bile yüzlerinde bir gülümseme , ruhlarında bir hafiflik ile seyrediyorlar töreni.

İkisi de çok sevimli, sempatik. İnsan istiyor ki gerçekten de mutlu olsunlar. 
Belki de oluyordur   

Belki gerçekten de  Prens prensesini buluyor ve sonsuza dek mutlu yaşıyorlardır.

Bir yastıkta kocasın ve çook mutlu olsunlar .

Onlar ermiş muradına bız çıkalım kerevetine.

 Prenses olası geliyor insanın.

29 Nisan 2011 Cuma

NE İSTİYORUZ

Hepimiz iyi giyinmek, güzel büyük evlerde oturmak, sağlıklı olmak iyi görünmek, gezmek, eğlenmek istiyoruz .ama tüm bunlar ruhumuzun açlığını doyurmaya yetmiyor. ruhumuzun istediği başka bir şey.O özgür olmak ve canının istediğini yapmak istiyor. Yeni deneyimler istiyor , değişiklik istiyor. Ne ilginçtir ki genellikde de yenilikden korkan , alıştığı düzeni isteyen tarafımız ağır basıyor.

Bazen neden olduğunu çok  da bilmeden birşeyi yapmak , biryere gitmek isteriz .Sonra sorumluluk, iş- güç,  parasızlık, bağlılık gibi birçok mazeret bulur ve isteklerimizi hasır altı ederiz.Bu mazerelerin tümünün nedeninin korku olduğunu biliriz ya da bilmeyiz ama genellikle mazeretler bulmak ya da başkalarını suçlamak daha kolaydır. Çünkü mazeretlerimizin gerçek nedeninin farkına varınca bu kez daha zorlu bir süreç bekler bizi ;.mazeretleri alt edebilmek, kendimizle yüzleşmek, yaralı taraflarımızı iyileştirmek. Hiç de kolay değildir bunlar.

Ayrıca  genele aykırı birşeyi yapmayı da çok istemeyiz.Başkalarının onayı önemlidir bizim için .

Başkaları ne düşünür  korkusundan  kurtulmadan ,kendimizle yüzleşmeden,isteklerimizin peşine gülen yüreklerimizle düşmeden  tatmin eden bir hayat yaşayamayız oysa ki

Bu soruyu küçük çocuklara sorarsanız hiç düşünmeden cevap verirler.
Sorumuzun , o  anki istekleri veya gelecekteki istekleri olması hiç farketmez.Yanıtı tam o anda üstelik bütün ayrıntıları ile bilirler.

Belki de isteklerimiz konusunda kafamızı karıştıran yetişkin olmamızdır.

Ne istediğimizden emin değilsek tekrar çocuk olmayı denemeliyiz belki de.

26 Nisan 2011 Salı

HERKESİN BİR YARASI VAR

Bir başkasıyla karşılaştığımızda sanıyoruz ki yaramıza gözünü dikmiş bakıyor yargılıyor, oysa o sırada o da kendi yarasını gizlemekle meşgul.
En saldırgan gibi gözükenler en yaralılar belki de. Kendi yaralarının gözükmemesi için sizinkini kaşımaya başlıyorlar ki acıdan başka bir şeyi gözünüz görmesin.

8 Nisan 2011 Cuma

BOZUK PLAK HAYATLAR

Aynen bozuk plaklar gibiyiz.Üstelik  bunun farkında bile değiliz.Bozuk plak bir yerde takılır.Hep aynı şey çalmaya başlar.Eğer müdahale edip plağın bozuk yerden iğnesini atlatmazsak sonsuza kadar aynı şeyi dinleyebiliriz. Hem kendimde hem başkalarında bunu o kadar sık yakalıyorum ki.
Herkesin bir plağı var. Plağı çalmaya başlıyoruz. Güzel güzel giderken birden takılıyor aynı şeyi dinlemeye başlıyoruz.Sinirlenmeye başlıyoruz .Takılan yer hakkında konuşuyoruz, artık plakların eskisi kadar kaliteli yapılmadığını söylüyoruz, başkasını suçluyoruz ,neden benim plağımı tamir etmiyor diyoruz.Eğer hiçbirşey yapmazsak, kulağımız o kadar alışıyor, o kadar kanıksıyoruz ki , bir süre sonra o takılan yer doğal gelmeye başlıyor. En kötüsü de bu galiba. Alışmak ve artık farkına bile varamamak.
Oysa yerimizden kalkıp plağın iğnesini atlatsak ya da cesaret edip yeni bir plak koysak çalsak,dinlesek herşey çok farklı  olacak.

Ben takılan yerleri buldum, yerimden, kalktım tamir etmeye çalışıyorum.
Olursa haber veririm…

4 Nisan 2011 Pazartesi

AMA BABAANNE , HERKESİN AYRI ODASI OLACAK.

Yeğenim 5 yaşında.Bayılıyor kalabalık ailelere.Babaannesi ile aralarında şöyle bir konuşma geçmiş geçenlerde:
Y: Babaanne , hepimiz aynı evde yaşasak ne güzel olur.
B:Birtanem aynı evde yaşamak zor olur .Sıkıldığımız , yorulduğumuz zamanlar olacak .O yüzden yakın ama ayrı bir ev olması lazım.
Y: Ama babaanne herkesin ayrı odası olacak.İsteyen odasına çekilip istediği kadar kalabilir .
Birbirimizin isteklerine saygı gösterdikten sonra hem aynı evde hem de özgür olabiliriz diyor çocuk.Üstelik daha mutlu oluruz diyor.
Çocuklara kulak vermeli.Bazen yaşlarından hiç umulmadık şeyler söyleyebiliyorlar.





1 Nisan 2011 Cuma

HUZURSUZ RUHLAR İÇİN

Anlamak huzurmuş
Huzur mutlulukmuş
Anlamak şefkatmiş
Şefkat izin vermekmiş
Anlamak saygı göstermekmiş herkese ve herşeye
Anlamak sevgiymiş, sevgi huzurmuş, huzur mutlulukmuş.
Mutluluk sakinmiş,
Mutlu olmak için bir şey gerekmezmiş
Mutluluk huzurmuş
Huzur içerdeymiş
Huzur anlamakmış.

28 Mart 2011 Pazartesi

AYNA AYNA SÖYLE BANA


Birine kızmışşam, gücenmişsem,öfkelenmişsem artık kendime soruyorum .Neden bu kadar etkilendim ? Bana neyi göstermek istiyor? Farkına varamadığım nedir ? Cevap geliyor bazen tam o anda bazen de biraz zaman gerekiyor cevap için ama şunu anladım ki sorarsan yanıt mutlaka geliyor.Ben yanıtlarımın genellikle kitaplar aracılığıyla geldiğine inanırım.O yüzden de çok okurum.Kitaplar bana aynalık yapar diye düşünürüm.Bu sefer öyle yapmadım.Kendime sordum.Çok da iyi yapmışım.Diğeri diye bir şey yok.Diğeri benim.O benim aynam. Benim kendimde kabullenemediğim,yüzleşmekten kaçındığım ne varsa bana onu gösteriyor diğeri.Bu yüzden kızmam değil teşekkür etmem gerekiyor aslında ve yanıt geldiğinde mucizevi bir şey oluyor, içinde sorunu anlamış çözmüşsen dışında da sorun çözülüyor.Sorun sandığın kişi de tavrını değiştiriyor.
Kendinle barıştığında diğerleriyle de barışıyorsun ve bunun için dışarıda hiçbirşey yapmana gerek kalmıyor. 


8 Mart 2011 Salı

ALDATMIŞ AMA BİR SORUN NİYE ALDATMIŞ.

Bunu anlatan eski  bir çalışma arkadaşım İlk eşinden boşanmış. 2. Evliliğini yapmış.İlk eşinden bahsederken yüzünün şekli bile değişiyordu.Evlendikten hemen sonra sorunlar başlamış.  Çok kıskanç bir kadınmış.Hiç rahat vermezmiş.Bir keresinde trafikde kalmış 1 saat içinde 10 kere aramış.İnanmamış trafikde kaldığına.  Nerdesin kimlesin ne yapıyorsun diye o kadar sorgulamaya başladı ki hiç düşünmezken aldatmayı o soktu kafama dedi.Bir kere başlayınca da devamı geldi dedi.Nihayetinde boşanmışlar. Şimdiki eşi de aksine çok rahatmış.Sorgulamak biryana sanki aldatılmak umurunda değil diyor.Benim de hiç aklımdan geçmiyor başka biri ile birlikte olmak, bakmıyorum bile diğer kadınlara diyor.
Aldatılmış biri olarak düşünüyorum , aldatana değil de aldatılana mı bakmak lazım ? Keramet rahat olmakta mı ?

4 Mart 2011 Cuma

İÇİMİZDEN HİKAYELER - ZAMANI DURDURMANIN FORMÜLÜ

Bu gerçek bir hikaye.Ben şahidim .
9 yaşına kadar herşey çok güzeldi.Güzel bir semtte ,ailesine ait güzel bir evde annesi babası ve 2 ablasıyla birlikte oturuyorlardı.İyi bir okula gidiyordu.Annesi çalışmadığı için büyürken rahatça ilgilenebilmişti onunla.Babasının kazancı iyiydi, neşeli, eğlenceli bir ailesi vardı.Herşey yolundaydı.
9 yaşında babası beyin kanaması geçirdi.10 yaşında iken iflas etti, alacaklılar peşlerine düştü, 11 yaşında tüm mal varlıklarıyla birlikte evlerini kaybettiler,  mahkemelik oldular, en yakınları ile araları bozuldu, bu arada  büyük  ablası  nişanlısından ayrıldı. Şu anda 15 yaşında, biraz daha düzeldi durumları.Geçen yılbaşında ailesine aşağıdaki gibi bir mektup yazmış.Bir kelimesiyle bile oynamadan aynen yazıyorum.
‘’ Sakın 2011 ‘ e giriyoruz diye üzülmeyin.Çünkü biz ne yaşlanıyoruz ne de gençleşiyoruz.Biz olduğumuz gibi kalıyoruz.Neden mi? Çünkü biz hayatımızda üzüntülere yer vermiyoruz.Hep mutlu oluyoruz.Bazen kötü günler ,zamanlar geçirsek de hep gülmesini biliyoruz.Ben sizin çocuğunuz olduğum için çok şanslıyım.Bazen sizi kırsam da en sonunda birleşip gülebiliyoruz.
………….. ailesi ben sizi çok seviyorum.’’
15 yaşındaki bir çocuktan bile öğreneceklerimiz olabiliyor.

22 Şubat 2011 Salı

MAĞARADAKİ KIZ

Canı sıkkın olduğunda yalnız kalmak istermiş genç kız.Dermiş ki bir sorunum olduğu zaman sormayın,üstüme gelmeyin , bırakın önce ben içimde çözeyim derdimi ,sonra istersem anlatırım size.
Aslında kız hep güçlü, hep mükemmel görünmek istermiş , hoşlanmazmış başkalarının yanında ağlamaktan.
Bir mağarası varmış böyle zamanlar için.Hayali bir mağara.Sadece kendisinin girebildiği, başka kimsenin içeri alınmadığı bir mağara. Ne kadar kalacağı belli olmazmış mağarada. 1 saat , 1 gün belki günlerce ,haftalarca. Sonra çıkarmış aniden dışarı.Hiçbirşey olmamış gibi .Çözdüm dermiş sorunumu . kendi içimde çözdüm. İyiyim artık.
Yalnız mağarada bir de tehlike varmış. Yarasalar. Fazla kalırsa içerde ya da çok zayıf düşerse bu yarasalar aniden çullanabilirlermiş içerdekine.İliğini kemiğini kurutabilirlermiş insanın.O zaman işte dışarı çıkmak pek kolay olmazmış.
Yine mağarada olduğu günlerden birinde yaşlı sakallı bir adam görmüş rüyasında.
Yaşlı adam elinden tutup kalabalık bir meydana götürmüş kızı. Düşüncelerini okuyabilirsin burada insanların demiş.  Kalabakları dinledikçe anlamış ki aslında dertleri çok da farklı değil insanların.
Aşk,iş- güç, kayıplar, maddi sorunlar, başarızlık, suçluluk, pişmanlık,başka insanların söyledikleri , davranışları
Çocuk, genç, yaşlı , herkes bir şekilde bir şeyleri dert ediniyormuş.
O zaman kendi sorunları eskisi kadar büyük gözükmemiş gözüne.
Sonra tanıdık bir yüze rastlamış kalabalığın içinde .Sohbet etmeye başlamış bu tanıdıkla.Havadan,sudan konuşurlarken bir başkasına daha rastlamışlar.Ordan buradan derken sohbet koyulaşmış.Ayrıldıklarında meydandan tekrar gülümsemeye başladığını fark etmiş kız.
Uyandığında ilk işi mağarayı havaya uçurmak olmuş .
Artık her canı sıkıldığında insanların arasına karışıyormuş ve dinliyormuş.Ta ki tekrar gülümseyene kadar.

20 Şubat 2011 Pazar

TAHTEREVALLİ

Doymak güzel ama fazlası hazımsızlık yapıyor. Yazmayı keşfettim ya. Ben de sevmenin ölçüsü yok. Yine ayarı kaçırdım. Bilgisayar başından kalkmaz oldum. Bazıları buna buldumcuk olmak da diyor. Her fazla yapılan şeyde olduğu gibi bünye alarm vermeye başladı. Kalk dolaş. Hayata karış dedi. Öyle yaptım. Öyle yapınca da yine yazmayı özledim.Özlemek güzel.Sevdiğin şeyi bile sürekli yapınca , başka şeyleri ıskalayınca sıkılıyor insan. Hayat böyle bir şey . Tahterevalli gibi. Hep dengede tutmak lazım. Bir taraf ağır basınca olmuyor. Ayar şaşıyor. Bir şeyi fazla yaparsan fazla üzerine düşersen hayat seni  ters köşeye yatırıyor . Yukarıya çıkmışssan  aşağı da  ineceksin ki tahterevalli dengeyi bulsun.
Sözün özü dengelemek lazım hayatı.Ayarı kaçırmamak,dozu iyi ayarlamak lazım.

14 Şubat 2011 Pazartesi

KÖYÜN DELİSİ

Uzak diyarlardan birinde güzel mi güzel sevimli mi sevimli herkesin mutlu olduğu bir köy varmış
Bu köyün halkı 2 şekilde geçinirmiş
1* Anlatanlar – Bunlar yaşadıkları gördükleri duydukları etkilendikleri her şeyi diğerlerine anlatır
Bazen güldürür , bazen ağlatır bazen ilham verir bazen de sadece bir bilgi vermek için anlatırlarmış
2* Satanlar – Bunlar bazen bir mal bazen de hizmet satarlarmış
Bir çocuk büyüyünce anlatan mı satan mı olacağına kendisi karar veririmiş. Zaten doğduğu andan itibaren davranışları, yetenekleri , oynadığı oyunlar , çocuğun hangi gruptan olacağının işaretini verirmiş.
Herkes mutlu mesut yaşarken yavaş yavaş işler değişmeye başlamış. Rekabet diye görünmez bir canavar musallat olmuş insanlara. Rekabet bazen anlatanların bazen satanların ruhuna sızar onlar fark etmeden ele geçirirmiş ruhlarını.
Canavarın ele geçirdiği ruhlar öyle bir değişiyorlarmış ki  en sevdikleri bile tanıyamıyormuş onları . Anlatanlar artık sadece anlatmak için değil ; kazanmak , diğerinden daha iyi olmak için anlatmak istiyormuş.Bu nedenle yarışmalar düzenliyorlarmış
Satanlar ise herne olursa olsun iyi, kötü fark etmeden satmak  sadece satmak istiyorlarmış.Nasıl sattıkları değilmiş önemli olan.Hatta kendileri adına çalışan diğerlerini kırbaçlıyorlarmış ki daha çok satsınlar.
Sadece yaptıkları işleri değil , oturdukları evleri, kıyafetleri, takıları,arabaları , görüntüleri bile diğerlerinden daha iyi olsun istiyormuş artık insanlar.Canavar hayatlarının heryerine sızmış
Zamanla canavar köyün delisi hariç herkesi ele geçirmiş .Deli  durmadan bir şeyler yazıp söylenip duruyormuş.Kimse onu dinlemiyormuş. Bir zaman sonra köy halkından biri, bu deli ne yazıp durur diye merak edip defterini kapmış.Arkadaşlarıyla birlikte merakla defteri açıp okumaya başlamışlar.
Defterde aynen şunlar yazıyormuş
‘’Anlattığın neyse  sevgiyle  ve en iyi şekilde anlatmaya bak o zaman zaten kazananlardansın
Sattığın neyse sevgiyle ve en iyi , en güzeli en yararlısını satmaya bak o zaman zaten kazananlardansın
Sadece kazanmak için anlatma ya da satma, senin amacın kazanmak değil , kazanç bu yolda bir araç
Herne yapıyorsan sevgiyle ve en iyisini yap, amacın diğerini geçmek değil, amacın dünyaya katkı sağlamak
O zaman zaten kazananlardansın.O zaman Doğru yoldasın’’

Gülmüşler bu yazanlara deli işte demişler ne yazdığını bilmiyor ki. Büyüklere pek etki etmemiş yazanlar
Ama çocuklar anlamış deliyi.Deli de çocuklar da henüz saf oldukları için canavara karşı korunuyorlarmış. Yazıyı paylaşmaya başlamışlar aralarında.
Kimi çocuklar büyüdükçe  unutmuşlar ama kimisi deliyi ve yazdıklarını unutmamış.
Unutmayanlar unutanlara anlatmaya devam etmiş .Kimisi dinlemiş kimisi dinlememiş.
Rivayete göre deli hala canavara karşı savaşır dururmuş…




8 Şubat 2011 Salı

ORTA KAHVE

 2 sene önce bir arkadaşıma ,  yazmayı seviyorum dedim. Neden blog açmıyorsun dedi. Herhalde o zaman hazır değildim. ( korkunun ve tembelliğin diğer adı hazır olmamak ). 2 sene sonra blog açtım.Önce çok korktum.Ya hiç beğenilmezse, içlerinden( daha kötüsü dışlarından) gülerse insanlar, sıkılırlarsa. Kendini anlatmak ortaya koymak çok zor iş.Ya yanlış bir şey yazarsam. Birilerini üzer ya da kırarsam.Zihnimdeki geveze söylendi durdu .vıdı vıdı vıdı.Sus dedim. Bunu yapmam lazım.Ne yapabiliyorum anlamam lazım.Nasıl yazıyorum görmem lazım.Susturdum yazdım.Önce havalı bir isimle başladım.’’ Yazıyorum Öyleyse Varım’’ dedim.Sonra korka korka bir arkadaşıma okuttum. Beğendim dedi. İnandım.Sonra birkaç arkadaşıma sonra birkaç arkadaşıma daha. Annem benim yaptığım her şeyi beğenir.Onun için en son ona okuttum.Çok beğendi.Sonra ismini değiştirdim. Dostlarla sohbet ederken en çok yaptığımız şey geldi aklıma.Kahve içmek.Orta şekerli kahve.Yurdumun nadide içeceği.Kahveli sohbetler kıvamında olsun istedim.Biraz daha yazdım sonra biraz daha.

Sonra fark ettim ki
Yazdıkça içim doyuyor ,doyunca  yüzüm gülüyor, ben gülünce dünya gülüyor.
 Açsam sinirli oluyorum.Ben sinirlenince dünya sinirleniyor.
O kadar açmışımki hep yemek istiyorum. Neden daha önce bu kadar aç kaldım diye hayıflanıyorum.
Oysa ne kadar basitmiş kendini doyurmak. Yemek hep önümdeymiş .Sadece fark etmemişim.
İnsan hep burnunun dibinde olanı fark etmez mi ? Farkedemediğim daha neler var merak ediyorum.
İstiyorum ki tüm açların karnı doysun.
Doymak güzelmiş.Yeni yeni anlıyorum.
Ben kalemi alıyorum elime , yazı kendini yazıyor.O yazarken ben gülüyorum. Ben gülünce dünya gülüyor.


2 Şubat 2011 Çarşamba

HAYATIN AMACI MI ? BASİT


Uzuun yılar önce 17-18 yaşlarında genç  bir kızken neden yaşıyoruz, hayatın amacı nedir gibi sorulara cevap arıyordum.Felsefe, din , psikoloji üzerine bulduğum her kitabı büyük bir açlıkla okuyordum.
Benden daha dışa dönük, sosyal bir insan olan ağabeyim, elimde ağır bir felsefe kitabı görünce sormuştu.Ne üzerine bu kitap  diye.
-       Hayatın amacı üzerine demiştim.
-       Hayatın amacı mı ? Basit değil mi , mutlu olmak demişti.
-       O kadar basit olamaz demiştim biraz da bilmiş bir tavırla.
Olgunlaşma, öğrenilmesi gereken dersler, karma,ilişkiler ,rüyalar,  benim için hazırlanmış olanı bulmak .
Bunların hepsini anlamam lazım.
Aradan 20 yıldan fazla geçti,Bir kütüphane dolusu kitap yalayıp yuttum, birçok seminere katıldım. Son okuduğum ‘ spritüel ‘ bir kitapta bilge bir kişiye aynı soruyu sordu dinleyicilerinden biri.Cevap şöyleydi;
-       Hayatın amacı mı . Basit .Mutlu olmak. Daha karmaşık olmasını mı isterdiniz?

  




27 Ocak 2011 Perşembe

HER DEĞİŞİM SANCILI ( MI ) OLUR ?

Soruyor eş dost ‘’ ee neler yapıyosun. Özgürlük nasıl ‘’ diye. 
Garip bir duygu. Yıllarca bünyen aynı düzene alışıyor. Sabah belli saatte kalkılacak işe gidilecek.Akşam 7-8 bazen 9 a kadar  çalışılacak.Eve pestilin dönecek. TV karşısında bayılınacak.
Düzen değişti. Sabah uyanıyorsun .bir yere gitmek zorunda değilsin. Garip. Güzel ama garip.
Sıkıntı mı ? Şimdilik hiç yok.
Bir de hala sabah erken kalkmam gerekir diye hafta arası akşam dışarı çıkmıyorum.Şartlanmışım bir kere.
2 ay oldu.Bünye ne zaman eskiyi atar yeniye alışır bilmiyorum.Bünyeden bünyeye değişiyordur belki de.
 Sana özeniyoruz diyen dostlar;
Değişikliği isteseniz de istemeseniz de , kendinizi  hazırlasanız da  hazırlamasanız  da  fark etmiyor.Yeni düzene alışmak kolay değil.Bünye şaşırıyor. Yalpalıyor.Hatta hastalanıyor.
 Richard Bach ‘ın Mavi Tüy adlı kitabını çok severim.Okumayanlara da tavsiye ederim.Kitaptan bir alıntı;
Bir zamanlar billur gibi bir ırmağın dibinde bir köy dolusu yaratık yaşardı."

"Her yaratık kendisine göre bir yöntemle ırmak dibindeki dallara ve kayalara sıkıca tutunmuştu; çünkü yaşama biçimleriydi tutunmak ve doğduklarından beri bildikleri tek şey akıntıya karşı durmaktı."

Fakat bir yaratık sonunda şöyle dedi: 'Tutunmaktan yoruldum. Gözlerimle göremememe rağmen, akıntıya güveniyorum, bence o nereye gittiğinin farkında. Şimdi kendimi bırakacağım ve beni gittiği yere götürmesine izin vereceğim. Tutunmaya devam edersem, sıkıntıdan öleceğim.'

Diğer yaratıklar gülerek şöyle dediler: 'Ahmak! Kendini bıraktığın anda, o taptığın akıntı seni kayalara vurup parçalar. Böylece sıkıntıdan daha çabuk ölürsün!'

Ama o diğerlerini dinlemedi ve derin bir soluk alarak kendini bıraktı. Anında akıntı onu sürükleyip kayalara fırlattı."

Ancak yaratık yeniden tutunmayı reddedince, zaman içinde akıntı onu dipten havalandırdı, bu kez yara bere almamıştı."
"Irmağın daha aşağılarında yaşayan yabancı yaratıklar bağrıştılar: 'Mucizeye bakın! Bu yaratık bize benzemesine rağmen uçuyor! Bizi kurtarmaya gelen Mesih'e bakın!'"

"Akıntıyla sürüklenen yaratık şöyle dedi: 'Ben sizden daha fazla Mesih değilim. Irmak bizi özgürce havalandırmaya dünden razı, yeter ki biz bunu göze alalım. Gerçek görevimiz bu yolculuk, bu serüven.'"

Ben o yaratık kadar cesur değilim.Dalımı bırakmak için çok bekledim.
Ama artık diyorum ki yolculuk zamanı, serüven zamanı...










24 Ocak 2011 Pazartesi

KALBİ TOZLANAN ADAM

Kalbi sıkışıyormuş ne zamandır. Doktora gitmiş , acil ameliyat demişler.
Tamam demiş.Ameliyata almış kalbini açmışlar.Bir de ne görsünler.
Kalp durmuş. Üzeri de  kir, toz, pas kaplı.Artık görünmüyormuş bile.
Meğerse tüm  kızgınlıklar, içerlemeler, kırgınlıklar, hepsi birikmiş yüreğin üzerinde.
Hemen kalbin üzerini temizlemeye başlamış doktorlar..Garip bir şey olmuş o anda.Her silkelenen toz,kir  havada bir cümleye dönüşüp sonra kaybolmaya başlamış.
 Çok   kızgınım, puf toz bulutu dağılmış.
 Çok pişmanım , diğer toz bulutu da gitmiş

Suçluyum, benim yüzümden böyle oldu

Sonra devamı gelmiş;
Birçoğu ;  sıkıldım, bunaldım,sevmiyorum,pişmanım ile biten cümlelermiş . Bazı toz bulutları daha da güçlüymüş. Sonu nefret ediyorum, çok seviyorum, çok üzgünüm le biten cümlelermiş bunlar.
Adamcağız yıllardır duygularını anlatamazmış meğerse.
Kendince sebepleri varmış tabii.
Bazen karşısındaki kırmak istemediğinden ,bazen  kaybetmek istemediğinden , ortamı bozmak istemediğinden, zayıf gözükmek istemediğinden, bazen de artık üzerinden çok zaman geçti bir anlamı kalmadı diye düşündüğünden.
Aslında adam bilirmiş kiaHhhA kimi zaman öfkelenmek bile çok eğlenceli olurmuş . Ya da bir arkadaşla kahve içerken dertleşmek insanı çok rahatlarmış.Aslında sadece yazmak bile iyi gelirmiş insana .
Bunları bilirmiş adam ama her zaman yapamazmış.
Doktorlar çok uğraşmışlar ama sonunda tüm toz,kir temizlenmiş .
Sonra bir ses duyulmuş ameliyathanede  ‘’ tik tak tik tak tik tak ‘’

19 Ocak 2011 Çarşamba

BEN VE BEN BAŞBAŞA BİRGÜN GEÇİRDİK.

Ben ve ben baş başa birgün geçirdik.Beni yakalamak, randevulaşmak çok kolay değildir.Çok meşguldur ben.Her zaman yapılacak sürüyle işi vardır.Çekilecek maıller, aranması gereken yerler ,organize edilecek toplantılar, tatil planları, ödenecek faturalar, takip edilecek işler vardır. Bilirim ki benimle vakit geçirmeyi sever o da ama zaman yaratamaz bir türlü.Ama bugün her şeyi erteledi ben.
Bir günden bir şey olmaz dedim . Hadi ama çok zaman oldu görüşmeyeli dedim. Kandırdım.Özlemiştim çünkü.
Benle sohbet etmek çok keyiflidir.Huzur verir insana sohbeti,eğlendirir,güldürür bazen üzgündür ama o hali bile keyiflidir.
Bazıları pek sevmezmiş benle buluşmayı.Kendilerinden duydum.Sıkılırlarmış.
Sanırım onların beni pek konuşkan değil.
Çok güzel birgün geçirdik.Arayı bu kadar açmayalım dedik.Hatta artık birgün belirleyelim düzenli olarak görüşelim dedik.Çok severim beni.

14 Ocak 2011 Cuma

DÜZENLE,TAMİR ET,YENİLE = HUZUR

Sağda solda dağınık duran bütün önemli kağıtları dosyaladım, ayıraçlar yaptım, etiket yapıştırdım,ödenmesi gereken fatura vergi kıvır zıvır her şeyi ödedim, bozuk elektronik eşyaları tamire verdim (  kamera bir seneden fazladır bozuktu)  , fazla olan Internet hattını ve telefon hattını iptal ettirdim, gazetelerden dergilerden ayırdığım yazı,fotoğraf  resim vs. yi düzgünce bir kutuya yerleştirdim, dolabımda fazladan yer kaplayan, artık sevmediğim, küçülmüş eskimiş ne varsa dağıttım,odamı daha kullanışlı getirmek için eşyalarımın yerini değiştirdim, ( tuvalet aynasının aynasını çıkarınca harika bir çalışma masam oldu) , kullanmadığım banka hesaplarını kapattım.
Rahatladım.İşlerimin hepsi bitince postadan bir mektup çıktı. 1 ,5 aydır beklediğim mektup.
Ben kendi payıma düşeni yapınca hayat da kendine düşeni mi yapıyor ne ?

10 Ocak 2011 Pazartesi

HEM ÖZGÜR HEM AİT OLMAK İSTİYORUZ.

Sn . Doğan Cüceloğlu’nun bir konuşmasından :  Hem özgürlük hem aidiyet istiyor çocuklar diyor.Örnek veriyor; yeni yürümeye başlayan çocuklar , biraz yürür sonra döner bakar annesi babası ya da tanıdığı bir yüz orada mı diye,görürse yürümeye devam eder, eğer bir perdenin arkasına gizlenip onu gözlemlerseniz , dönüp baktığında sizi göremezse ağladığına şahit olursunuz diyor
Anlaşılan 10,20,30 hatta 70,80 sene sonra da değişen bir şey olmuyor
Hem özgür hem de ilişki içinde olalım istiyoruz. Hem maceradan maceraya koşalım hem de döndüğümüzde sıcak bir aile ortamı bulalım istiyoruz.
 Yaman çelişki.
Bana öyle geliyor ki ancak bir başkasını hem sevip hem özgür bırakmayı başardığımızda kendimiz de aynı şeyi talep edebiliriz.

6 Ocak 2011 Perşembe

OLANI KABULLENDİK.SONRA ?

Bir arkadaşım sordu bu soruyu.’’ Herşey olması gerektiği gibi ‘’yi okumuş. Olan neyse kabullendik. ‘’Sonra ‘’ dedi .  Mükemmel soru dedim .Cevap için blogu okumaya devam et. İşin aslı o anda ne diyeceğimi bilemedim.Çünkü cevabı  bilmiyorum. Ben daha her şeyi kabullenmiş değilim ki .
Sadece tahmin yürütebilirim
Bir kere akşam her şeyi kabullenip yatağa yatıp sabah mükemmel bir dünyaya uyanmayacağımız kesin.
Değişim bir anda olmuyor.Biz değiştiğimizde çevremizdeki dünya da değişiyor ama bunu görmek için sabırlı olmak  gerekiyor.Bir nevi Yurtta sulh cihanda sulh .
Kendinle  barışırsan dünya da seninle barışır…

TARLAYA EKTİM SOĞAN

Bugün Profesör  İbrahim Saraçoğlu’nu dinledim. Aldığımız gıdaların   % 80 i  vitaminlerini  kaybetmiş  durumdaymış. Tohumlar % 70 daha verimli diye yurtdışından temin ediliyormuş.Bir de üzerine doğal olmayan yetiştirme yöntemleri kullanılınca faydası minimuma iniyormuş Mesela ,  doğal  tohumlarla , doğal yollarla yetiştirilen bir domatesin yerine yapay ortamlarda yetişen domateslerden ancak  12-13 adet yersek aynı vitamini alabilirmişiz.Hatta gıda takviyelerinin de bu nedenle çıktığını söylüyor.Sebze meyvelerden yeterli vitamini alamayınca vitamin haplarıyla almaya çalışıyoruz. Bir kişinin günlük C vitamini ihtiyacı 75 mg mış. 500 Mg C vitamini içeren vitamin niye alınır ki diyor.Doğal yollarla yetişen bakla ,Parkinson hastalığının  tedavisinde çok faydalıymış.İçinde titremeleri engelleyici  bir madde varmış. Yine doğal yetişmiş Brokoli yapraklarında kanseri engelleyici maddeler varmış.
Beslenme konusunda o kadar çok şey söyleniyor ki artık dinlememeye karar vermiştim ama Profesörün söyledikleri çok mantıklı geldi. Ekolojik ürün pazarlarını takip edip zaman ayırmak da çok kolay değil.
Ben de acaba sebze ve meyveleri yapabildiğimiz ölçüde kendi evlerimizde yapamazmıyız diye düşündüm ve bugün balkondaki saksıya ‘ doğal olduğuna inandığım ‘ bir biberin tohumlarını ektim
Biraz google ladım.  Meğer bu konuyla ilgilenen ne çok kişi varmış. Acemilere saksıda biber yetiştirmekle başlanması öneriliyor. Ben de öneriyi dinledim
Bugün balkondaki saksıma yediğim biberin  tohumlarını ektim.
Ya tutarsa